Son zamanlarda en çok muhatap olduğumuz sorulardan biri de evlilikte denklik meselesi. Özellikle kadınların top yekûn tahsil ve meslek sahibi olmaları bu anlamda farklı bir durum ortaya çıkardı. Şöyle ki; öğretmen, avukat vs. olup da evliliği erteleyen birçok kardeşimiz, hali hazırda kendilerine gelen taliplerinin dini ve ahlaki durumunu olumlu bulduklarını; ancak meslek ve tahsil anlamında kendileriyle aynı denkliğe haiz olmadıklarını dile getirmektedirler. Bunlardan bir kısmı -kendisi de uygun görmekle birlikte- ailesi tarafından böyle bir evliliğe teşvik edildiğini belirtirken, bir kısmı kendi evlenmek istediği halde ailesi tarafından denklik bulunmadığı gerekçesiyle engellendiğini ifade ediyor.
Istılah olarak “kefâet” diye ifade ettiğimiz denklik, fıkıh kitaplarımızda ele alınan nikâh bahislerinden biridir ve kadın tarafının hukukunu koruyucu bir şart olarak “erkeğin kadından daha alt bir pozisyonda olmamasını” ifade eder. Kadının erkekten alt bir pozisyonda olması ise denkliğe engel teşkil etmez.
Önemine işaret etme noktasında bir örnek verecek olursak; Hanefî fukahamız reşit bir kadının velisinin izni olmaksızın evlenebileceğini; ancak kendisine denk olmayan biriyle evlenmesi halinde velisinin bu nikâhı feshetme hakkına sahip olacağını, beyan etmişlerdir. Malumdur ki bu gibi durumlarda “Falancanın kızı gitmiş de kiminle evlenmiş” denilir. Aileye toplum tarafından bir ayıplama geleceğinden İslam hukuku veliye böyle bir yetki vermiştir.
Hanefî mezhebimiz erkeğin evleneceği kadınla aralarında altı noktada denklik arar: Nesep, müslüman olma, dindarlık, mal, meslek ve hürriyet. Bunlar örf dikkate alınarak şekillenen kıstaslar olduğu için biz burada kısaca değinip, akabinde öne çıkan bir kaçını günümüz perspektifinden irdelemeye çalışacağız.
I. Nesepte/soyda denklik: Özellikle erken dönemde Kureyş gibi kabilelerin nüfuz ve itibarı örfen de sabit olduğu için nikâhta bu denkliğe itibar edilmiştir. Günümüze uyarlarsak hırsızlık, arsızlık, fasıklık gibi kötü hasletlerle öne çıkmış bir sülaleyle, ahlakıyla tebarüz etmiş itibarlı bir sülale arasında denklik olmayacağı açıktır.
II. Müslüman olma: Bu da yine özellikle erken dönemlerde Müslüman olmaktaki kıdemi ifade eder. Yeni Müslüman olmuş bir adam üç nesildir Müslüman olan bir ailenin kızına denk sayılmaz.
III. Dinde ve takvada denklik: Dindarlık ve zenginlik maddeleri değişkenlik gösterebildiği için imamlarımız arasında farklı kanaatler ortaya çıkmıştır. Bu noktada İmam Muhammed kendisiyle alay edilen, sarhoş halde çarşıda pazarda dolaşan veya çocuklar tarafından eğlenceye alınan düşük bir kişilik olmadıktan sonra dindarlık farkı itibara alınmaz demiştir.
IV. Malda denklik: Erkek mehir verebilecek ve ailesinin nafakasını temin edecek bir gelire sahipse mal açısından denklik sağlanmış olur. Ancak kadın çok zengin olursa erkeğin sadece mehir ve nafaka noktasındaki yeterliliği aralarında denklik oluşturmaz, denilmiştir. İmam Ebû Yusuf ise meseleye farklı bakarak: “Denklikte zenginliğe itibar olunmaz, zira zenginlik değişkendir.” demiştir. Çünkü insanlar zenginken fakir olmaya, fakirken zengin olmaya dönebilmektedir.
V. Mesleki denklik hususuna gelirsek, bazı meslek gurupları toplumda çok saygın iken bazı meslekler rağbet görmeyip ancak mecburiyetten yapılmaktadır. Dolayısıyla arada çok açık bir makas bulunması nikâhta denklik unsurunu zedeler denilmiştir. Ancak mesleki denklik de değişken olduğu için Ebû Hanîfe tarafından denklik hususunda itibara alınmamıştır.
VI. Hürriyet: Günümüz itibariyle fonksiyonu kalmadığından üzerinde durmuyoruz.
Evet, el-Hidâye‘den özetlemeye çalıştığım bu takrirden anlaşıldığı üzere eşler arasında dini, mali ve sosyokültürel anlamda bir denklik bulunması isteniyor; ancak nikâhın sıhhati için olmazsa olmaz genel geçer kaideler olarak da görülmemiştir. Evliliğin selameti için dikkate alınması gereken önemli kıstaslardır. Bugün konu bağlamında gelen sorulara istinaden iki şey üzerinde duracağız: birincisi meslek, ikincisi ise dindarlık.
a)Meslek:
Öncelikle gelen mesajlardan bir iki örnek vermek istiyorum yalnız buradan söz konusu meslekleri hakir gördüğümüz anlaşılmamalıdır. Sadece eğitim, gelir ve sosyal konum itibariyle aradaki farka dikkat çekmek istiyoruz: “Hocam ben öğretmenim, ailem inşaat ustasıyla evlenmemi istiyor, açıkçası ben de olumsuz bakmıyorum ama olur mu ki?” “Hocam avukatım, otuz yaşıma yaklaştım evlenmek istiyorum, isteyenlerim de var ama güvenlik görevlisi, özel sektör çalışanı vb. meslek grupları geliyor sadece.”
Geride temas ettiğimiz üzere kadınların eğitim seviyesi ve mesleki durumlarının bir anda yükselmesi çoğunluğu güvenlik görevlisi ve özel sektör çalışanı olan erkeklerle aralarındaki makası açtı ki kanaatimce daha da açılacaktır. Çünkü tahsil ve mesleki kariyer sahibi erkeklerin önemli bir bölümü çalışan değil ev hanımı olan kadınlarla evlenmek istiyor veya evleniyor. Böyle olunca da çalışan meslek ve tahsil sahibi bekâr kadınların sayısı sürekli artıyor. Buna, son derece önemli ve yaygınlaşan bir sorun olarak dikkatinizi çekiyorum. Artık birçok genç kız sırf bu yüzden “keşke okumasaydım” diyecek noktaya gelmiştir. Şu halde bu meseleyi biraz irdelemek faydalı olacaktır.
Öncelikle şunu söyleyelim gerek geride saydığımız diğer kıstaslar gerek meslek ve tahsil noktasındaki denklik meselesi önemlidir, bunu inkâr edemeyiz; ancak karşı karşıya kaldığımız ve aşılması gereken de bir sorun var. Ehemmi mühimme tercih etme noktasında mümkün olduğunca bunları esnetmeye gayret edeceğim. Dengi yok diye bu kadar insan evlenmesin mi?
İmamlarımızın burada olaya bakışı sadece eşler arasındaki uyumu teminden ibaret olmayıp, kızın ailesinin rencide olacağı bir senaryoyu da engelleme üzerine kurulu bir denklik anlayışıdır. Onun için evlenecek kadın ve erkeğin aralarında mesleki anlamda bir makas varsa (gerideki mesajlardan hareketle öğretmen & inşaat ustası, avukat & güvenlik görevlisi gibi) bakılır;
-Kadın eğitimli olduğuna göre talip olan erkeğin kültür seviyesini tespit etmiş ve yeterli görmüşse,
-Onun mesleğini sadece alın teri, helal kazanç düzleminde görüp kendisi için bir gurur meselesi yapmıyorsa,
-Yaşadıkları çevrede de kayda değer bir gündem oluşturup ailesini rencide etmeyecekse,
-Hayata bakış itibari ile onunla olur diyorsa;
Burada denkliğe engel teşkil eden bir durum olduğunu düşünmüyorum.
Şimdi gerekçelerimi açıklayayım:
Evvela diploma, eğitim ve kültür tespitinde yegâne kıstas değildir. Kendini yetiştirmeyen insan yüksek tahsilli de olsa akademisyen de olsa nitelikli avam sınıfının bir unsuru olmaktan ötemeye gidememektedir. Öyle de lise mezunu var ki kaçın kurası, kendini yetiştirmiş, sivil toplum kuruluşlarında görevi var, sosyal hayatta aktif vs… Dolayısıyla eğitim ve kültür denkliğini salt diploma denkliği üzerinden ele almak doğru olmaz. Mutlaka nitelik sağlaması yapmak gerekir.
İkinci bir şey imamlarımızın dikkat çektiği üzere değişken olan şeylere çok fazla pay biçmemek gerekir. Evlendikten sonra üniversite bitirip atananların sayısı bir hayli fazladır. Ben evlendiğimde lise mezunu bir marangozdum, çocukken camilerdeki yaz kurslarına gitmek dışında hiçbir dini tahsilim de yoktu, hatta hanım bana Kur’an okutmuş “Bayağı iyi okuyorsun, aferin” demişti. 🙂 Şimdi hayal bile edemeyeceğimiz bir noktaya geldik.
Üç; öğretmenlik, avukatlık vb. meslekler artık çok erişilmez ulaşılmaz meslekler değil. Bizim çocukluğumuzda öğretmenler kaymakam gibi bir pozisyondaydı. Girdiği yerde herkes ayağa kalkar yer verirdi. Şimdi ise öyle değil, hem bu vasıflarını kaybetti, hem çok yaygın hem de yığınla insan bu okullardan mezun olmuş atanmayı bekliyor.
Bu noktada benim dikkatimi çeken bir şey söyleyeyim; dışarıdan bakıldığı zaman öğretmenlerin en kolay evlenme potansiyeline sahip insanlar olduğu intibaı oluşuyor, o kadar üniversite hayatı var, okulda evlenebileceği birçok meslektaşı var vs. ancak durum şu sıra pek öyle değil. Gerek reel gerek sanaldaki gözlemlerim bariz bir biçimde bunu ortaya koyuyor. En önemli sebebi işte bu mesleki makas. “O öğretmen bizim oğlanı almaz” diye kimse talip olmuyor, her öğretmene de bir öğretmen bulunmuyor.
Bu başlıkla ilgili son olarak şunu söyleyeyim, ben astsubay kadınla evli uzman çavuş gördüm. İlgimi çekti sordum bu nasıl olur? diye “Karakolda hanımına ‘komutanım’ diyor” dediler. 🙂 Diyeceğim o ki, artık bu gibi şeyler aşılmış, bireyselleşme topluma o kadar hâkim oldu ki artık kimse kimsenin hayatına müdahil olmuyor. Meseleye ağanın kızıyla kâhyanın oğlu kabilinden bakamayız artık.
B)Dindarlık:
Bu başlıkla alakalı gelen sorular da daha çok “Hocam isteyenlerim var ama hiçbiri namaz kılmıyor.” Bazıları aileleri tarafından “Namaz abdest sormaya devam edersen evde kalırsın” telkinleri alırken, bazıları “Namaz için nasıl böyle bir talibi geri çevirirsin?” tepkilerine maruz kalıyor. Bir kısım dünürler de “Namaz kılmıyor ama evlenince sen kıldırırsın” diyerek günü kurtarmaya çalışıyormuş. Artık bazı hanımlar o kadar daralmış ki “Evin reisi ve ailesinin dini terbiyesini temin edecek olan erkek iken, ben niye onun namazını takip ediyorum” diyorlar. Yani eli yüzü düzgün, cumalara gidiyor, helale harama da dikkat ediyor ama namaza gevşek, bunu da geri çevirmeyelim artık, ahir zamandayız, demek istiyorlar. 🙂
Bu konuda ısrarcı olan kardeşlerime tavsiyem dua edin, hayırlısıyla nasibinizi bekleyin; ancak “yaş kemale erdi, bıçak kemiğe dayandı” diyorsanız; geride İmam Muhammed’in en uç örnekleri ihtiva eden beyanını zikrettik, bu konuda kınanacak değilsiniz. Size helal haram ve ahlakı hususunda güven veriyor ve namaza başlayacağına dair de söz veriyorsa, sözüne itimat edip, kabul edebilirsiniz.
Son olarak bir şey daha söyleyip bitireyim; evlenecek olanlar ne istediğini bilerek değerlendirme yapmalıdır. Mesleğine bağlı, yükselmeye çalışan, kariyer planları olan biriyle, “iyi kötü bir işimiz var, gidip geliyoruz, maaşımız yatıyor çok şükür” diye olaya basitçe bakan iki insan hali hazırda aynı mesleği yapıyor olsalar da durumları farklıdır. İlk zikrettiğim için mesleki denklik çok önemlidir ama ikincisi için pek de önemli değildir.
Bu konuda belki mevcudun dışına çıkarak yeni şeyler söylemiş olmam hasebiyle illaki eleştiriye mahal yerler olacaktır. İsabet ettiysek Allah’ın lütfuyladır, hata ettiysek kendi kusurumuzdur… Etrafınızdan edindiğiniz tecrübeleri, yorum ve eleştirilerinizi paylaşırsanız telafi ederiz inşallah… Vallahu ‘âlemu bi’s-savâb…
Mesut Özbilir / 26.03.2024