Geçenlerde attığım bir tweet’teki “Evliliği 25 yaşından sonraya bırakmamaya çalışın” şeklindeki ifadem oldukça tepki çekti. Özellikle son zamanların yaygın söylemlerini içselleştiren çevrelerden bir hayli itirazlar yükseldi. Bir kısım kardeşlerimiz de kendilerini “evlilikte yaşa takılanlar” olarak addedip kız kulesine karşı hüzünlü alıntılar girdiler, bizi de hüzünlendirdiler. 🙂
Öncelikle şunu ifade edelim. Bu sadece bir tavsiyeden ibarettir, “şu yaşta evlenilir bu yaşta evlenilmez” diye bir sınır çizemeyiz. Ancak önemli bir tavsiye olduğunu da söylememiz gerekir. Zira belli çevreler tarafından ısrarla dillendirilen “olgunlaştıktan sonra evlenme” şeklindeki çok problemli bulduğumuz bir bakış açısı öylesine yaygınlaştırıldı ki, birçok gencin evliliğini haybeden otuz yaşın üzerine atmaya başladı. İşte buna itiraz sadedinde yaşa dikkat çekmek istedim.
Neden mümkün olduğunca erken yaşta evlenmeye çalışın, tavsiyesinde bulunuyoruz, bu noktada beş sebep zikredeceğim:
I. Gebelik için en uygun yaş 18-24 yaş arasıdır. Evlilikte yaş ilerledikçe gebe kalma zorlaşır. Etrafımızda tüp bebek için müracaat eden tanıdıklarımızın neredeyse tamamı geç yaşlarda evlenenlerden oluşmaktadır. Bu noktada küçük bir araştırma yapabilirsiniz. Ayrıca çocuk bakma ve büyütme noktasında da bu yaşlar tahammül seviyesinin daha yüksek olduğu, ebeveynliği hazmetmeye en elverişli yaşlardır.
II. İnsan bu yaşlarda daha enerji dolu, daha dirençli, daha mücadeleci oluyor. Karşı cinse karşı ilgisi daha fazla, duyguları daha yoğun, arzuları daha canlı oluyor. Bu vasıflar da yaş ilerledikçe azalıyor. Kızıyorsunuz diye rakam vermek istemiyorum ama evliliği cazip hale getiren bu etkenler azalınca belli bir yaştan sonra insan evlilik yükünün altına girmek istemiyor. Zaman zaman duyuyoruz 18 yaşlarında gençler, kaçmışlar resmi nikâh yapmışlar, iş yok güç yok, ailelerin rızası yok ama hiç umurlarında da değil, her şeyi karşılarına almışlar “Allah büyüktür” deyip evlenmişler. Çünkü insanın o yaşlarda kanı hızlı akıyor, “delikanlı” diye tabir ediyoruz, her riski alabiliyor ve her zorluğa göğüs gerebiliyor; ancak yaş ilerledikçe işi de olsa, evi de olsa, çok iyi geliri de olsa, dengini de bulsa basit zorlukları dahi gözünde büyütmeye başlıyor.
III. Meşru olduğu için veya doğru bulduğum için değil vaki ve şayi olduğu için söylüyorum; ilerleyen yaşlara kadar yapılan gönül kaçamakları ve flört türü ilişkiler neticesinde alınan yaralar insanın güven duygusunu ciddi anlamda tahrip ediyor ve evlilik için herhangi birini hayatına sokmakta çok ciddi tereddütler yaşanıyor. Kimseyi beğenemiyor, kimseye güvenemiyor.
IV. Şuan hitap ettiğim kitle çoğunlukla üniversiteli veya mezun olduğu için ekliyorum, erken yaşlarda insanın çevresi çok oluyor, sadece okul dolaylı onlarca kişi için potansiyel bir eş adayı konumunda; ancak yaş ilerledikçe insanın çevresi de daralıyor ve etrafında sadece bir iki arkadaşı kalıyor. Evlenmek istiyor ama teşebbüste bulunacağı veya kendisine talip olacak birileri yok. Toplumumuzda eskisi gibi eş, dost, akraba gidiş gelişleri olmadığı için keşfedilmeyi bekleyen bir define gibi kalakalıyor. Bazen düğün kartı geliyor, bu kim diye bakılınca “falancanın gelin olacak yaşta kızı varmıymış” ya da “onun kızı gelinlik yaşa geldi mi?” gibi ifadeler duyuyorum annemlerden. Tanıdığımız insanlar ama uzun süren okul süreci kopan sosyal ilişkiler bu durumun farkına varmaya engel oluyor. Özellikle hanımlar bu noktada çok daha mağdur. “Evlenmek istiyorum ama beni kimse tanımıyor ki gelip istesin” diyorlar. Bir de iş hayatına erken atılan erkekler askerliği vs. halledip takriben 25-26 yaşlarında ailelerinin de teşvikiyle evlilik arayışına girdiklerinde bunların kadrajı kendilerinden bir kaç yaş küçük hanımları kapsıyor. Anadolu insanı arasında hala en yaygın evlilik şekli bu olduğu için belli yaşların üzerine çıkıldıktan sonra bu kesimin kadrajından çıkmış oluyorsunuz. Çünkü toplumumuzda erkeklerin kendilerinden büyük kızlarla evlenmeleri çok çok nadir bir durumdur.
V. İnsan aynı evde doğup büyüdüğü kardeşleriyle ve anne babasıyla bile birçok uyumsuzluk ve anlaşmazlık yaşarken 20 yaşından sonra aynı çatının altına girdiği bir insanla anlaşmazlık ve uyuşmazlık yaşamaması mümkün müdür? Elbette değil! Bu, insanın gerçeğidir, insan olan yerde kriz vardır. Öyleyse bunu asgari düzeye indirip minimize etmemiz ve birlikte yaşanabilir forma sokmamız lazım ki bu da yine genç yaşlarda mümkündür. Karı koca birlikte olgunlaşmalıdır. Kil yumuşakken ona şekil verebilirsiniz, taşlaşınca şekil vermeye elverişli olmaktan çıkar ve herhangi bir müdahalede kırılır. Yaş ilerledikçe insanın kişiliği oturur, karakteri kemikleşir, kendi doğrularından taviz vermek istemez. Evlilik ise böyle bir tavra uygun değildir. Bu noktada özellikle tahsilli bayanlardan “bu yaşlarda çabuk manipüle edildiğimiz için aklımız başımıza gelmeden evlenmemizi istiyorsunuz” gibi yorumlar alıyoruz. Bu aslında kendilerinin Batı kültürü tarafından manipüle edilmelerinden kaynaklanan anlamsız bir iç kavganın tezahürüdür; kocayı kendine rakip görme, eşitlik dengesi kurmaya çalışma, terbiye etme, ataerkiye tavır alma vs… Bir gün boşuna kendileriyle çekiştiklerini anlayacaklardır ancak Basra harap olduktan sonra…
Evlilik yüzme gibidir, nasıl ki istediğiniz kadar kitabını okuyun, istediğiniz kadar dersini alın, eğitici videolar seyredin; o suyun içine girmedikçe yüzme öğrenemezsiniz; evlilik de böyledir, aynı çatının altına girmedikçe öğrenemezsiniz, evlilik hususunda bir olgunluk elde edemezsiniz. Ve her evlilik kendine özeldir, kendi içinde öğrenilir.
Son olarak; başta da ifade ettiğim gibi bunlar son derece önemli tavsiyeler; ama değişmez tabiat kanunları değildir. Bu sebeple “Ben şu yaşa geldim artık evlenemem mi? Çocuk sahibi olamam mı? Evliliğim başarılı olmaz mı?” gibi evhamlara kapılmayınız. Ben, Batı kültürünün çürümüşlüğünü bilimsel verilermiş gibi takdim edip gençlerimizi hataya sürükleyen bu anlayışın yanlış olduğuna dikkat çekiyorum. Evliliğe imkân bulduysanız, denk bir aday bulduysanız kesinlikle evliliği ertelemeyin diyorum. Özellikle hanımlar, her geçen gün büyüyen şu üniversiteli işsizler ordusunu görüyorsunuz. Kesinlikle ev hanımlığına burun kıvırmayın, gelinlik yaşa geldiyseniz, cazip bir talibiniz varsa türedi fikirlere kanarak evliliği ertelemeyin. Her şey vaktinde güzeldir, o yaşlar evli olarak geçirilmesi gereken yaşlardır. Sizler de görüyorsunuz ki belli bir yaştan sonra bu iş her açıdan çok daha zorlaşıyor.
Birileri onla bunla gezer, gönlünü eğlendirir, sonra da pişkin pişkin “otoz yoşundan önce olmozz” diyebilir; ancak siz Müslümanca bir hayata talipseniz; ne gönül kuşu pırpır ederken gönlünüze gem vurup nefsinize zulmedin ne de flörte tevessül ederek haramlara düşün. Bununla birlikte evliliği tamamen duygusal zeminde romantize ederek farklı beklentiler içerisine girmeyin. Evet, onlarda olacak ama nihayetinde bu hayattır, evliliğin dünya imtihanının yeni bir aşaması olduğunu unutmayın. Bu yolda tecrübeli insanların nasihat ve rehberliklerinden kendinizi müstağni görmeyin.
Evlilik kader ilişkisini bir sonraki yazımızda ele alacağız inşallah; ancak gelecek itirazları ön görerek Peygamberimizin şu hadis-i şerifini zikretmek istiyorum: “Ey Ali üç şeyi geciktirme; vakti giren namazı, hazırlanan cenazeyi, dengini bulduğun zaman bekâr kimseleri evlendirmeyi.” (Tirmizi, Salat, 127) Eğer evlilikte bizim teşebbüslerimizin rolü olmasaydı Efendimiz’in “geciktirmeyin” ifadesi anlamsız olurdu. Evlilikte kaderin rolü hiç yok değil; ancak bizim teşebbüslerimizin ve tercihlerimizin başrolde olduğunu aklımızdan çıkarmayalım. (Tafsilatını bir sonraki flooda bırakıyoru.) Allah bahtınızı açık etsin, cümle bekarlarımıza hayırlı kısmetler, geniş imkanlar, sıcacık yuvalar, hayırlı evlatlar ihsan eylesin…
Mesut Özbilir / 31/01/2024
İLGİNİZİ ÇEKECEK BENZER YAZILAR:
2 thoughts on ““EVLİLİĞİ 25 YAŞINDAN SONRAYA BIRAKMAMAYA ÇALIŞIN” TAVSİYEMİZİN SEBEPLERİ”