Bugün, toplumumuzda çok yanlış algılanan ve uygulanan bir meseleyi ele almak istiyorum: İstihâre. Sözlükte “hayırlı olanı talep etme” anlamına gelen “istihâre” Efendimiz (s.a.s.) tarafından ashabına tıpkı Kuran’dan bir sûre öğretilir gibi öğretilmiştir. Şöyle ki; bir kimse yapmak istediği bir işin kendisi hakkında hayırlı olup olmayacağı noktasında manevi bir ilham almak için yatmadan önce iki rekat namaz kılar, ilk rekatında Fatiha+Kâfirûn, ikinci rekatında Fatiha+İhlâs sûresi okur ve selamladıktan sonra şu duayı yapar:
اللَّهُمَّ إِنِّي أَسْتَخِيرُكَ بِعِلْمِكَ وَأَسْتَقْدِرُكَ بِقُدْرَتِكَ وَأَسْأَلُكَ مِنْ فَضْلِكَ العَظِيمِ، فَإِنَّكَ تَقْدِرُ وَلاَ أَقْدِرُ وَتَعْلَمُ وَلاَ أَعْلَمُ وَأَنْتَ عَلَّامُ الغُيُوبِ، اللَّهُمَّ إِنْ كُنْتَ تَعْلَمُ أَنَّ هَذَا الأَمْرَ خَيْرٌ لِي فِي دِينِي وَمَعَاشِي وَعَاقِبَةِ أَمْرِي فَاقْدُرْهُ لِي وَيَسِّرْهُ لِي، ثُمَّ بَارِكْ لِي فِيهِ وَإِنْ كُنْتَ تَعْلَمُ أَنَّ هَذَا الأَمْرَ شَرٌّ لِي فِي دِينِي وَمَعَاشِي وَعَاقِبَةِ أَمْرِي فَاصْرِفْهُ عَنِّي وَاصْرِفْنِي عَنْهُ وَاقْدُرْ لِي الخَيْرَ حَيْثُ كَانَ ثُمَّ أَرْضِنِي بِهِ |
“Allahım! Senden, senin ilim ve kudretinden hayır beklerim. Senin büyük lütfundan talep ederim. Sen kadirsin, benimse gücüm yetmez, sen bilirsin, ben bilmem. Sen bütün gizlilikleri bilensin. Allahım! Şu benim işim dinim için, dünyam ve ahiretim için senin ilminde hayır diye yer almışsa onu bana nasip et, onu kolaylaştır ve bereketli kıl. Eğer şu işim dinim için, dünya ve ahiretim için senin ilminde kötü diye yazılmışsa onu benden, beni de ondan uzaklaştır. Hayır nerede ise onu nasip et ve gönlümü ona yönelt!” Hz. Peygamber sözüne devamla, “İstihâreyi yapan kişi bu sırada işini de söylesin” dedi. (Buhârî, Da’avât 49).
İstihâre, ibadet veya günah olan hükmü belli işler için yapılmaz. Yine ehil kişilerle istişâre edilmiş ve mutmain bir biçimde karara varılmış işler için de artık yapılmaz.
Şimdi çok müşahede ettiğimiz bazı hatalı anlayış ve uygulamaları vuzuha kavuşturmaya çalışalım:
I. İstihâreden sonra rüya görme şartı yoktur. Toplumumuzda yaygın olan “şu renkleri görmek olumlu, şu renkleri görmek olumsuz” kabilinden uygulamaların da dini bir temeli olmayıp şahsi tecrübelere dayanan şeylerdir. İstihâreden sonra kalbe doğan hisse bakılır; o iş hususunda kalbe bir ferahlık ve huzur geliyor, o işe rağbet artıyorsa olumlu olduğuna, sıkıntı ve huzursuzluk gelip o işten rahatsızlık duyuluyorsa olumsuz olduğuna hükmedilir.
II. Şayet bir işte istihâre ve istişâre çelişirse “ehil insanlarla yapılan istişâre” istihâreye tercih edilip, istişâre muteber kabul edilir. Yani bir işte istihâre yaptık, kalbimizde bir iç huzuru oluştu, o işi yapmaya karşı bir meyil meydana geldi, fakat ehil insanlarla yaptığımız istişâreden olumsuz netice aldık; bu takdirde o işi yapmamak gerekir. Mesela; biriyle evlenmek için istihare yaptık olumlu çıktı fakat sorup ettiğimiz güvenilir insanlar “Aman uzak durun kötü ahlaklı biri” dedi, o işi yapmayacağız. Veya bir iş yeri açacağız, istihâre yaptık, olumlu çıktı; ancak o işin erbabıyla yaptığımız istişâreler aksi istikamette oldu; bu takdirde o işin erbabıyla yaptığımız istişâreyi esas alacağız.
III. İstihâre bir işe teşebbüs etmeden önce yapılmalıdır, işe başladıktan sonra artık istihâre yapılmamalıdır. Zira bu hem muhatapların hakkına girmeye hem de gereksiz evhamlara sebebiyet vermektedir. Mesela bir kadına evlilik için talip olmadan önce istihâre yapılır ve buna göre hareket edilir, ya da gelen bir evlilik talebi için istihare yapılır ret veya onay verilir. Karar verilip yola girildikten sonra artık istihâre yapılmamalıdır. Belki başlanmış ama tamamen olumsuz bir hüviyete bürünmüş, insana sıkıntı veren bir nişanlılık sürecini bitirip bitirmeme noktasında yapılabilir.
IV. Kişi istişâre neticesinde bir karar veremez ve fakat istihâre ile de bir netice alamaz ise istihâreye yedi gün devam eder ve böylelikle kalbinin ne tarafa meyledeceğine bakar. (Geride de belirttiğimiz gibi rüya veya renk görmeyi değil, iç huzuru ve o işe karşı güzel duygular hissedip hissetmeme durumunu kastediyoruz)
Son olarak Efendimiz (s.a.s.) istihâreyi öğrettiği gibi istişâre/şûra/meşvereti de bizzat uygulayarak öğretmiş ve teşvik etmiştir. Birçok hayati meseleyi ashabıyla istişare ederek karar vermiştir. Onun için bir iş yapacağımız zaman Efendimizin tavsiyesine uyarak önce istihâre yapalım; ancak tecrübeli ve ehil insanların görüşlerinden de müstağni kalmayıp mutlaka onlarla istişâre edelim.
Özellikle gençler evlilik kararı vermeden önce mutlaka şehvetten ve romantizimden arınmış tecrübeli ve dakik gözlerin görüşüne müracaat etmelidir. Görücü usulünü öne çıkaran aslında bu özelliğiydi. Yani her iki aile büyüklerinin işin içinde olup vakayı iyi analiz etmesi.
Hâsılı kelam istihâre ve istişâre aynı yönü gösterirse gönül ferahlığıyla o iş hakkındaki olumlu veya olumsuz kararımızı verelim. Yok, istihâre olumsuz, ehil insanlarla yapılan istişâre olumlu çıkarsa şu halde istişâreye kulak verelim. İstişâre ortada kalıp herhangi bir yöne karar çıkmazsa, istihâreye göre hareket edelim.
Atalarımızın şu veciz sözüyle bitiriyorum: “Meşveretsiz kim ki bir iş işleye, Şol nedamet parmağın çok dişleye.” Yani; istişâre etmeden hareket eden, pişman olup çokça parmaklarını ısırır.
Selam hidayete tâbi olanların üzerine olsun…
Mesut Özbilir / 04.02.2024
İLGİNİZİ ÇEKECEK BENZER YAZILAR:
“EVLİLİĞİ 25 YAŞINDAN SONRAYA BIRAKMAMAYA ÇALIŞIN” TAVSİYEMİZİN SEBEPLERİ