Kader tartışmaları İslam tarihinin ilk dönemlerinde ortaya çıkmış (bugün olduğu gibi) siyaset menşeli bir meseledir. Tartışmanın bir tarafında yanlış tasarruflarının menfi neticelerini kadere fatura etmeye çalışan “muktedirler” yer alırken, diğer tarafında “bütün olumsuzluklar insanın eseridir” diyerek idarecileri hedef alan “muhalifler” yer almıştır.
Bu tartışmalar neticesinde iki uçta “Kaderiyye” ve “Cebriyye” diye isimlendirilen iki batıl mezhep teşekkül etmiştir. “Cebriyye” insanın kader doğrultusunda cebren hareket ettiğini ve rüzgarın önündeki bir gazelden farksız olduğunu savunurken, “Kaderiyye” tam aksine insanın bütün fiillerini kendisinin yarattığını kaderin bir dahli olmadığını ileri sürmüştür.
İşte Ehlisünnet dediğimiz kavramın ortaya çıkış sebebi de bu ve benzeri tartışmalar olmuştur. Çünkü bu iki kutup da Kuran-ı Kerim’den kendisini destekleyecek deliller ortaya koyabilmektedir. Mesela Kaderiyye’nin delillerinden biri şu ayettir:
“Başınıza gelen her musibet kendi yapıp ettikleriniz yüzündendir…” (42/Şûrâ, 30)
Cebriyenin delillerinden biri ise şu ayettir:
“De ki: “Allah bize ne yazmışsa başımıza ancak o gelir…” (9/Tevbe, 51)
Ehlisünnete göre ise hayrı da şerri de yaratan Allah’tır. Kul kesbeder, Allah yaratır. Kul iradesini hayırdan yana kullanırsa Allah ondan razı olarak yaratır ve kula mükafat verir. Kul iradesini şerden yana kullanırsa onu da razı olmayarak yaratır ve kula ceza verir.
Dolayısıyla kul işlemiş olduğu fiillerden sorumludur. Bir kimse haksız yere bir insanı öldürse, maktul eceliyle ölmüştür; ancak katil günahkar olup dünyada cezaya, ahirette azaba müstahak olur.
Bununla birlikte kadere sığınılarak tedbirden yüz çevirmek de caiz değildir. Tedbir almayan bir kimse sebep olduğu kötülüğün sonucundan da sorumlu olur.
Kader inancı noktasında halkımızın duruşu “tedbir bizden takdir Allah’tandır” şeklinde özünü bulmuş ve yerleşmiştir. Ancak başta da ifade ettiğim gibi; kader tartışmaları dün olduğu gibi bugün de siyaset zemininde birbirini mahkum etmek isteyen grupların patırtısından ibarettir.
Son olarak; sürekli Ehlisünnet vurgusu yapmamızın sebebi işte budur. Her ayet okuyanın peşine takılıp gidersek neticede yolumuzu kaybederiz. Ehlisünnet orta yoldur, Kur’an ve Sünnetin dünyevi kaygılardan bağımsız, ilmi bir disiplinle bütün olarak anlaşıldığı özdür. 14 asırdır zirve alimlerin onayından geçmiş tutunulacak en sağlam kulptur. Allah Teala son nefesimize kadar bu itikattan ayırmasın…
Mesut Özbilir
15/02/2023 – Facebook