Daha önce kocasına veya nişanlısına suçüstü yapan / tarayıcı geçmişini kurcalayan bazı kadınlardan bu minvalde mesajlar almıştım ama geçen gün bir kardeşimizin bu meselenin acilen dile getirilmesi gerektiğine dair bazı gözlemelerini paylaşması üzerine konuyu gündeme taşıma zorunluluğu hissettim. Zira bu yazacağım şeyler herkese açılamayacak, sorulamayacak ve kolay kolay konuşulamayacak şeyler. Onun için mümkün olduğu kadar sansürsüz olarak bu mesele ve etrafında dolaşan bazı noktaları izaha gayret edeceğim.
Allah hem kadına hem erkeğe ayrı ayrı “Gözlerini yumsunlar” (en-Nûr, 31) buyurarak başkasının mahremine ve avretine bakmayı yasaklamıştır. Peygamberimiz (s.a.s.) de bunu “göz zinası” olarak nitelemiştir. Bu hepimizin malumudur; ne var ki bir tık kadar yakın hâle gelen görüntüler ister istemez insanların önüne düşmekte ve bir gaflet anında bu alana sürüklenebilmektedirler. Bu, kişinin vicdanıyla arasındaki bir şey olduğu için üzerinde çok fazla durmuyorum. Benim dikkat çekeceğim nokta:
“Bilerek” tamam ama “bilmeyerek” nasıl oluyor?
Söz konusu “film”ler birçok kamera ve açıdan mükerrer olarak çekilip montajlanarak servis ediliyor ama insanlar başlayıp biten sağlıklı, haz dolu uzunca bir süreçmiş gibi zannediyor, kendi evlilik hayatında da bunu arıyor ama bulamıyor. Çünkü o görüntüler Cüneyt Arkın’ın kaleden kaleye atlaması, dört oku aynı anda atıp dört kişiyi vurması kadar gerçeklikten uzak… İnsanlar filtre, makyaj ve estetik operasyonlarla tasvir edilmiş kusursuz yüzlere/vücutlara bakıyor bir de kendi karısına/kocasına bakıyor; yetersiz buluyor. Oradan gördüğü bazı pozisyonları taklide kalkıyor ama bilmiyor ki o pozisyonlar kameraya görüntü verebilmek ve seyirciye sunabilmek için öyle kurgulanıyor; daha çok haz verdiği için değil. Ekranda Nirvana yaşanıyormuş gibi görünen şey aslında ekstra abartılı bir orgazm taklidi. Kısacası orada gördüğünüz her şey ekran başındakilere hitap eden yapmacık şeyler; evlilik hayatında bir geçerliliği olmadığı gibi birçok hatalı yaklaşıma da sebebiyet vermektedir. Cinsellik hayvani bir içgüdüdür, doğal akışında gelişir, başkasından öğrenilmez ve tecrübesi de ancak eşler arasında birbirine özel oluşur.
Ve asıl meselemize gelecek olursak; orada gördüğü bazı uygulamaları kendi yatak odasına taşımaya kalkanlar…
Bunlar amasız fakatsız haramdır ve mutlak surette kaçınmak gerekir. Kadın, kocasının bu gibi taleplerine karşı çıkmalıdır. Ancak hayız/adet halinde iken üzerinde kısa tayt bulunmak suretiyle (ten teması, dokunma, sürtünme yoluyla) mübaşerette bulunabilirler. (Hadis ve fıkıh kitaplarında göbek ve diz kapağı arasını örten peştamal/izar diye ifade edilir, bundan maksat duhûl/girmeyi ve ihtimalini ortadan kaldırmaktır.)
Bu iki noktaya dikkat ettikten sonra –yeni bir şeyler ihdas edilmediyse- yatak odasını kısıtlayıcı fazla bir şey sayıp dökmeye gerek görmüyorum. Sadece konuya değinmişken birkaç şey daha söyleyip sözlerimi nihayetlendireceğim;
-Gusül abdestini hemen almak şart değildir, üzerinden namaz vakti geçmedikçe tehir edilebilir. Uyuyup uyandıktan sonra gusül alınabilir. Bir şey yiyip içmek istenirse eller yıkanıp ağız çalkalanmak suretiyle yiyip içilebilir.
-Erkeğin şehveti kadına yöneliktir, kadının şehveti eşya ve gösterişe… Onun için kadınlar kendilerini erkeklerle kıyaslamamalılar. Cinselliği asla bir silah olarak kullanmamalılar. Bir erkek yemek yapmasanız dışarıdan yemek söyleyebilir, elbisesini yıkamasanız yeni elbise alıp giyebilir; ancak cinselliğin Müslüman için dışardan ikamesi yoktur. Bu, kocanın kadından nikâh karşılığı aldığı hakkıdır. Bundan mütevellit Rasûlullah (s.a.s.) “Bir koca karısına ihtiyaç duyup da onu yatağına çağırdığında, kadın ocak başında bile olsa, hemen kocasının yanına gelsin.” (Tirmizî, Radâ 10) minvalinde pek çok ikazda bulunmuştur.
-Kadının cinselliği duygularında başlar, duygusallık varsa cinsellik vardır. Dolayısıyla koca, kadının duygularına hitap etmeli, kadın da kocası için süslenmeli en az dışarı çıktığı kadar kendisine özen göstermelidir. Tabi ki 7/24 demiyorum ama hiç olmazsa haftada bir iki günün bu anlamda farklılığı olmalıdır. Ve tabi ki karşılıklı kişisel bakıma da özen gösterilmelidir.
-Cinsellik sadece anlık bir hazdan ibaret değildir; eşler arasındaki bağı diri tutan, güncelleyip güçlendiren bedensel ve ruhsal çok farklı boyutları vardır. Onun için karı-koca cinsellikten kaçmak için değil cinsellik yaşamak için bahane aramalıdır. Yediğimiz, içtiğimiz, giydiğimiz her şey gibi karı-koca da birbirine ihsan edilmiş iki büyük nimettir. İsraf ve ihmal edilmemelidir.
Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Kişinin oynadığı bütün oyunları batıldır. Ancak kişinin yayıyla ok atması (atış eğitimi yapması), atını terbiye etmesi ve eşiyle oynaşıp sevişmesi bundan müstesnadır. Çünkü bunlar haktan sayılır.” (el-Müsned, XXVIII/573, nr:17337; Ebû Dâvûd, Cihâd 23, nr: 2513)
Yine bir defasında: “Birinizin eşiyle cinsel ilişkide bulunması bile sadakadır.” buyurduğunda ashâb, “Ey Allah”ın Resûlü! Birimizin şehvetini tatmin etmesine de mi mükâfat var?” diye sormuştu. Allah Resûlü, “Peki, şehvetini haramla tatmin etmiş olsaydı, bundan dolayı ona günah var mıydı?” diye sorunca, “Evet!” demişlerdi. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.s.), “İşte bunun gibi, ihtiyacını helâl yolla giderdiğinde de onun için bir mükâfat vardır!” buyurmuştu. (Müslim, Zekât, 53)
Tabiat boşluk kabul etmez. Hak ve helal ile doldurulmayan her boşluk haram ve batıl ile dolar; Ves-Selâm…