Öncelikle şunu söyleyelim; kaynaklarımızda “kabir-nur ismiyle” bir namaz yer almamaktadır. Ancak hadis kitaplarımızın özellikle “vitir” bahislerinde yer alan birçok hadiste Efendimizin (s.a.s.) vitir namazından sonra “oturarak” iki rekât namaz kıldığı,[1] birinci rekâtında Zilzâl, ikinci rekâtında Kâfirûn,[2] başka bir rivayette Rahmân ve Vâkiâ[3] surelerini okuduğu rivayet edilmektedir. İşte halk arasında “kabir-nur” diye bilinen namaz budur.
Keza fıkıh kitaplarımızda da nafile namazların özürsüz olarak “oturarak” kılınabileceğini beyan sadedinde getirilen delilerden biri, Efendimizin (s.a.s.) vitirden sonra oturarak kıldığı bu namazdır.[4] Halk arasında bu namazın şöhret bulması ise muhtemelen İmam Gazâlî’nin el-İhyâ isimli eserinde zikretmesinden kaynaklanmaktır. İmam Gazâlî, teheccüde uyanamayacağından endişe eden kimse, uyuyacağı sıra yatağına oturarak iki rekât namaz kılar; birinci rekâtında Zilzâl, ikinci rekâtında Tekâsür okur, şayet teheccüde kalkamazsa bu namaz teheccüd yerine geçer, şeklinde tarif etmektedir. [5]
Efendimizden (s.a.s.) nakledilen: “Gecenin son namazını, tek sayılı rek’atlarla (vitr) kılın”[6] şeklindeki rivayetlere gelince; Hanefî fakihi ve muhaddis İmam et-Tahâvî bu konuda hususi bir bab açarak ilgili rivayetleri genel bir değerlendirmeye tabi tutmuş ve şöyle neticelendirmiştir:
“…böylelikle Rasulullah’ın (s.a.s.) vitirden sonra nafile olarak kılmış olduğu o iki rekâtın, gece namazından olduğu sabit olmaktadır. Bununla da vitirden sonra geceleyin nafile namaz kılmakta bir sakınca bulunmadığı ve bu nafile namaz ile vitrin bozulmadığı ortaya çıkmaktadır.“[7]
Bu ön bilgilerden sonra genel bir değerlendirme yapacak olursak; geride bahsi geçen ve halk arasında “kabir-nur” ismiyle bilinen namaz; Duha, Evvâbin vb. nafile namazlar gibi Efendimiz (s.a.s.) tarafından tarif ve teşvik edilmiş muayyen bir namaz olmadığı gibi, fukahamız tarafından da sünnet namazlar arasında zikredilmemiştir. Genel anlamda gece namazı cümlesinden bir nafiledir.
Efendimiz (s.a.s.) yatsı namazını kıldıktan sonra uyur, gecenin son üçte bir kısmında kalkar teheccüd namazı kılar, ardından da vitir kılardı. Rasulullah’ın (s.a.s.) mutat gece namazı bu şekildedir.
Vitirden sonra oturarak iki rekât kıldığına dair geride geçen rivayetler genel anlamda sahih olmakla birlikte, İmam Nevevî ve Ali el-Kârî bu rivayetleri Efendimizin (s.a.s.) nadir uygulamalarına hamlederek; vitrin peşine nafile kılınabileceğine ve oturarak nafile kılmanın caiz olduğuna işaret etmek maksadıyla ara sıra kıldığını ifade etmişlerdir.[8] Nitekim Efendimizin (s.a.s.) bazı şeylerin meşruiyetini beyan sadedinde ara sıra kendi mutadının dışına çıktığı bilinmektedir.
Dolayısıyla gece namazında Efendimizin (s.a.s.) sünnetine uymak isteyenler yatsı namazını kılıp yatmalı, gecenin son üçte birinde kalkıp önce teheccüd namazını, ardından da vitir namazını kılmalıdır. Ancak günümüzde çok geç saatlerde uyuyup teheccüd namazına kalkamayan veya çok nadir kalkabilen kimseler, vitir namazını yatsı namazının peşine kılıp, yatacağı sıra da kabir-nur diye bilinen bu namazı bir gece namazı olarak kılabilirler. Nitekim geride geçtiği gibi İmam Gazâlî’de bu şekilde tarif etmiştir.
Oturarak kılma meselesine gelirsek; nafile namazların özürsüz olarak “oturarak” kılınabileceğine dair âlimler icma etmiştir;[9] ancak bu namazı oturarak kılmak şart olmadığı gibi ayakta kılmak da daha faziletlidir. Çünkü Rasulullah (s.a.s.) “Kim ayakta namaz kılarsa bu en faziletli olanıdır. Kim de oturarak kılarsa onun için ayakta kılanın yarısı kadar ecir vardır”[10] buyurmuştur.
Şayet oturarak kılınacaksa, tercih edilen görüşe göre namazda tahiyyat okurken oturur gibi oturulur,[11] rükûa gidileceği vakit kalkılarak ayakta rükû edilir[12] ya da kalkmadan oturduğumuz yerden de rükû edilebilir,[13] secde ise her halükarda normal namazdaki gibi yapılır.
Ancak bizim namazlarımız çok kısa olduğu için, oturarak kılmanın da sevabı yarıya indiği için oturarak kılmanın doğru bir yaklaşım olmayacağı açıktır. Zira Efendimiz gece boyu çok uzun kıraatte bulunduğu ve saatlerce ayakta kaldığı için yorgun düşüp oturarak kılıyordu. Bizim böyle bir mazeretimiz yoksa daha faziletli ve sevap olması hasebiyle ayakta normal nafile kılar gibi kılmamız doğru olacaktır.
Son olarak geride Efendimizin (s.a.s.) bu namazı kılarken Zilzâl – Kâfirun ve Rahmân – Vâkia surelerini okuduğu geçmişti. Bu farklılıktan da anlaşıldığına göre Efendimizin bu namazı kılarken ki kıraatı sabit olmayıp değişkendir. Dolayısıyla bu sureleri okuyabileceğimiz gibi daha uzun veya daha kısa sureler de okuyabiliriz. Vallahu ‘âlem…
Mesut Özbilir / 21.03.2024
[1] Müslim, Salatu’l-müsafirin 126; Ebu Dâvûd, Salat 314 (nr:1340).
[2] Ahmed b. Hanbel, el-Müsned (Müessesetü’r-Risâle, Beyrut, 2001), XXXVII/584; 651 (nr:22246; 22313); et-Tahâvî, Şerhu Meâni’l-âsâr (Dâr İbn Hazm, Beyrut, 2021), III/131.
[3] et-Tahâvî, Şerhu Meâni’l-âsâr (Dâr İbn Hazm, Beyrut, 2021), III/130.
[4] Aynî, el-Binâye şerhu’l-hidâye (Dâru’l-kütübi’l-îlmiyye, Beyrut, 2000) VI/541; Şurunbulâlî, Merâki’l-felâh (Dâru’l-kütübi’l-îlmiyye, Beyrut, 2000) s.155.
[5] el-Gazâlî, İhyâ, (el-Mektebetü’l-asriyye, Beyrut, 2013) I/481.
[6] Buhârî, Salât, 84 [472-473]; Müslim, Salâtü’l-müsâfirîn, 148 [749]).
[7] et-Tahâvî, Şerhu Meâni’l-âsâr (Dâr İbn Hazm, Beyrut, 2021), III/136-137.
[8] En-Nevevî, el-Minhâc (Dâru İhyau’t-turâsu’l-arabî, Beyrut, H.1392) VI/21; Âli el-Kârî, Nuhabu’l-efkâr (Vizaretü’l-Evkaf ve’ş-Şuuni’l-İslamiyye, Katar, 2008) V/414.
[9] (Sabah namazının sünneti ve teravih bundan müstesnadır) en-Nevevî, el-Minhâc (Dâru İhyau’t-turâsu’l-arabî, Beyrut, H.1392) VI/10.
[10] Buhârî, Taksîru’s-Salât 17 (nr:1115); 18 (nr: 1116).
[11] Merğinânî, el-Hidâye (Dâru’l-feyhâ, Beyrut, 2019) I/318.
[12] Buhârî, Taksîru’s-Salât 20 (nr:1119); Müslim, Salâtü’l-müsâfirîn, 148 [749]). Ayrıca bkz: Kudûrî, Şerhu Muhtasari’l-Kerhî (Esfar, Kuveyt, 2022) I/591.
[13] Müslim, Salâtü’l-müsâfirîn, 109 [1702]; Âli el-Kârî, Nuhabu’l-efkâr (Vizaretü’l-Evkaf ve’ş-Şuuni’l-İslamiyye, Katar, 2008) V/397.