Her sene yılbaşının yaklaşmasıyla birlikte Müslüman ülkeler de Batılılar gibi -hatta onları da geçerek- çeşitli süslemeler, kampanyalar ve programlar yapmakta, bu geceyi kutlamaya hazırlanmaktadır. İslam ümmetiyle ne dini ne örfî anlamda hiçbir bağı bulunmayıp tamamen Hristiyan dünyasından toplumumuza intikal eden bu kutlamalara maalesef müslümanlar da iştirak etmekte ve “Ben Noel kutlamıyorum, yılbaşı kutluyorum” diyerek meşruiyet aramaktadır. Senenin 365 günü içerisinde içki, kumar ve zinanın en fazla işlendiği böyle bir geceye bir kısım Müslümanların iltifat ediyor olması sözün bittiği yer olsa da biz yine ilmi ve fikri planda meseleyi tahlil etmeye gayret edelim.
Noel ve yılbaşı nedir?
Noel, her yıl 25 Aralık tarihinde Hz. İsa’nın (a.s.) doğumunun kutlandığı Hristiyan bayramıdır. Bazı ülkelerde kutlamalar 24 Aralık’ta Noel arifesiyle başlar ve 25 Aralık bitimine kadar devam eder. Ermeni Kilisesi gibi bazı Doğu Ortodoks Kiliseleri, Jülyen takviminde 25 Aralık’a denk gelen 6 Ocak’ı Noel olarak kutlarlar. Hristiyanların çoğunlukta olduğu bazı ülkelerde pratik olarak Noel tatili yılbaşı tatiliyle birleştirilir.[1] Araştırmalarımız ve Vikipedi’nın verdiği bu bilgiler ışığında anlaşılmaktadır ki; Hristiyan dünyasında Noel’in tam tarihi hususunda söz birliği olmayıp pratik olarak yılbaşı ile birleştirilerek kutlanmaktadır. Yapılan kutlamaların muhtevasının Hristiyanlık dini ile de ne kadar alakasının bulunduğu ise ayrı bir araştırma konusudur.
Burada –geride de temas ettiğimiz üzere- bazı çevrelerin yılbaşı – Noel ayrımına giderek yılbaşı kutlamalarına meşruiyet kazandırmaya çalıştığına dikkat çekmek istiyoruz. Mîlad, doğum anlamına gelmektedir. Efendimizin (s.a.s.) doğumunu ifade etmek için de yine aynı kökten gelen “mevlîd” kelimesi kullanılır. Bu itibarla Hz. İsa’nın doğumunu başlangıç kabul eden takvime “Mîladî Takvim” denilmektedir. Dolayısıyla böyle bir ayrıma gitmenin çok da bir anlamı bulunmamaktadır. Ancak biz herhangi bir itiraza mahal vermemek adına Noel ve yılbaşının “ayrı şeyler olduğunu kabul ederek” sadece yılbaşı kutlamaları üzerinden meseleyi ele alacağız.
Müslümanların oruç, hac, kurban, zekât vb. ibadetleri, Hicret’i esas alan Hicrî takvime göre tayin edilmiştir. Dolayısıyla Müslümanlar bir yılbaşı kutlayacaksa bu, İslam tarihinin dönüm noktası olan Efendimizin (s.a.s.) Medine-i Münevvere’ye hicretinin sene-i devriyesi olan 1 Muharrem’dir. Bugün devletin resmi işlerinde miladi takvimi esas alıyor olması Müslümanlar için kutlama yapmayı gerektiren bir durum olmadığı gibi Hristiyan dünyasının kutlamalarına iştirak etmesi de asla caiz değildir. Yazımızın buradan sonraki kısmını bu nokta üzerinden şekillendirerek hem Noel – yılbaşı ayrımına gidilmek suretiyle bir meşruiyet arayışına girme teşebbüslerini bertaraf etmeye hem de İslam’ın gayrimüslim toplumlardan ithal edilen benzer kutlamalar karşısındaki tutumunu belirtmeye gayret edeceğiz. Zira geride de ifade ettiğimiz gibi yılbaşı kutlamalarının İslam toplumuna hiçbir aidiyeti olmadığı gibi Hristiyan dünyasının dini ritüelleriyle iç içe bir hüviyete sahip olduğu aşikârdır. Söz konusu kutlamaların muhtevasının da içki, kumar (piyango), zina gibi kat’i haramlardan teşekkül ettiği ortadayken bir Müslüman hangi gerekçe ile bu kutlamalara iştirak edebilir? Bazı hocaların “ömürden geçen bir senenin tefekkürü yapılabilir” kabilinden beyanları da en hafif tabirle abesle iştigaldir. Haramların ve fuhşiyatın tavan yaptığı böyle bir gün hakkında Müslümanlara yaraşan tutum ancak ve ancak şerrinden Allah’a sığınmak olacaktır.
Nevruz, Hıdırellez, Mihrican
Klasik kaynaklarımıza baktığımızda yılbaşıyla benzer hüviyete sahip Hıdırellez,[2] Nevruz ve Mihrican bayramları üzerinden bu meselenin ele alındığını ve Müslümanların gayrimüslim toplumlara benzemekten şiddetle sakındırıldığını görmekteyiz. Şimdi bu noktayı temellendirmek üzere asr-ı saadete giderek Efendimizin (s.a.s.) tavrını tespit etmeye çalışalım.
Rasulullah (s.a.s.) Medine’ye hicret ettiğinde, Yahudilerin Âşûrâ gününde oruç tuttuklarını görmüş ve “Bu gün niçin oruç tutuyorsunuz?” diye sormuştu. “Bu, hayırlı bir gündür. Allah, o günde Benî İsrâil’i düşmanlarından kurtardı ve Hz. Mûsâ o gün oruç tuttu” dediklerinde Resûlullah da (s.a.s.) “Ben Mûsâ’ya sizden daha layığım (yakınım).” buyurup o gün oruç tuttu ve Müslümanlara da tutmalarını tavsiye etti.[3] Lakin burada konumuzla alakalı olan nokta şu ki; Efendimiz (s.a.s.) önemli bir ikazda bulunuyor: “Yahudilere muhalefet edin bir gün öncesi ve bir gün sonrasıyla oruç tutun.”[4] buyuruyor.
Peygamberimiz (s.a.s.) gayri müslimlere muhalefet etmeyi; giyim kuşam, oturma kalkma, saç sakal modeli dâhil hayatın her alanında gözetip ısrarla vurgulamıştır. Meşru görüp iştirak ettiği oruç ibadetinde bile gayrimüslimleri taklitten sakındırmış “bir gün öncesi veya sonrasıyla birlikte tutun” buyurmuştur. Şu halde Mecusilerin ateş yakıp üstünden atladığı, Rum diyarının türlü hurafelerinin ritüel haline getirildiği Nevruz, Mihrican ve Hıdırellez gibi günlere ya da içkinin su gibi tüketilip, piyangoların çekildiği, her türlü fuhşiyatın kol gezdiği Hristiyan dünyasının yılbaşı kutlamalarına bir Müslümanın iştirak edip tazimde bulunması kabul edebilir mi?
Ebû’s-Suud Efendi “Hızırilyas günü seyre çıkan Müslümana ne lazım gelir?” şeklinde sorulan soruya: “O güne ‘tazim için değilse’ sair günlerde ettiği seyir gibidir” diyerek tazimden/kutlamadan sakınılması gerektiğine işaret etmiştir. Yine; “Nevruz gününü tazim edip ol günde ten’im edip seyr ile giden kimseye şer’an ne lazım gelir?” şeklinde sorulan soruya: “Ol günü tazim (kutlama/hürmet) murad edende küfr-ü lüzumi musarrahtır, tecdidi iman ve nikâh lazım gelir”[5] diyerek, kafir olup nikahının düşeceğini ifade etmektedir. Bu aynı zamanda geride geçtiği gibi ittifakla bütün Hanefi fıkhında tasrih edilmiştir. İslam öncesi Türklerin bu günlere tazim etmelerinin bir ehemmiyeti yoktur, zira “Hak gelmiş, batıl zail olmuştur.”
Yine Peygamberimiz (s.a.s.) Medine’ye hicret ettiğinde Medine ahalisinin senenin iki gününde kutlama yapıyor olduklarını gördü ve sordu: “Bu iki gün neyin nesidir?” Dediler ki: “Biz Cahiliye devrinde bu günleri kutluyorduk.” Peygamberimiz (s.a.s.) buyurdu ki: “Allah bu iki günü daha hayırlı olan Ramazan ve Kurban Bayramlarıyla değiştirdi. (yani kaldırdı)”[6] Peygamberimizin kaldırdığı bu iki gün Nevruz ve Mihrican’dır.[7]
Hâsılı kelam Müslümanın tazim gösterip kutlayacağı günleri İslam tesis etmiştir. Artık gayri Müslimlerin kutlama yaptığı günlere iştirak edip kutlaması asla ve asla caiz değildir. Peygamberimiz (s.a.s.) “Kim bir kavme (topluma) benzerse o da onlardandır” buyurarak böyle bir tavrı şiddetle yasaklamıştır.
es-Selâmu âlâ men-ittebeâ’l-hüdâ/Selâm hidayete tabi olanların üzerine olsun…
Mesut Özbilir
05.05.2023
[1] https://tr.wikipedia.org/wiki/Noel
[2] Hıdırellez isminde geçen “Hızır ve İlyas” (a.s.) isimlerinin bazı Müslümanları aldattığını müşahede ediyoruz. Hızırilyas ya da Hıdırellez İslam öncesi Rum diyarlarında Hristiyan, Mecusî vb. gayri Müslimler tarafından kutlanan bir gündür. İslam öncesi Türklerin bunu kutlaması meşru hale getirmez. Bir Müslüman asla Nevruz, Mihrican ve Hıdırellez gibi günlere tazimde bulunamaz.
[3] Buhârî, Savm, 69; Müslim, Sıyâm, 127-128.
[4] Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, IV/52; V/280; el-Beyhakî, Şuabu’l-îmân, V/330:
[5] Fetava, Ebussuûd Efendi, v. 64b. Bayezid/Veliyüddin Efendi Ktp. Nr. 1343.
[6] Ebû Dâvûd, Salât 244, nr: 1134; en-Nesâi, Salâtü’l-Îdeyn 1, nr: 1556.
[7] es-Sehârenfûrî, Bezlü’l-Mechûd (Dâru’l-kütübi’l-ilmiyye, Beyrut, 2007) VI, 115.