“KIZLARIN OKUMASINA KARŞISINIZ AMA HASTANEDE KADIN DOKTOR ARIYORSUNUZ”
Doksanlı yıllar itibariyle dolaşıma girerek yaygınlaşan bu söylem, günümüzde de sık sık dillendirilmektedir. Bu sebeple bir kaç açıdan değerlendirerek bu söylemin altının ne kadar dolu olduğunu ortaya koymaya çalışalım. Esas itibariyle ne kızların okumasının ne de kadınların çalışmasının -doktor hemşire olmasının- dinen yasak olmadığını geride belirtmiştik. Nitekim Peygamberimiz (s.a.v) devrinde kadınların savaşlarda ilk yardım hizmetlerini yürüttüğünü biliyoruz. Yine Küaybe bt. Sa‘d adındaki hanım sahabinin mescitte hasta ve yaralıları tedavi ettiği bir şifa çadırı olduğu, Hendek Savaşında koluna isabet eden bir okla yaralanan Sa‘d b. Muâz’ı burada tedavi ettiği kaynaklarımızda yer almaktadır.[i] Dolayısıyla hiç kimse bizatihi kızların okumasına, doktor hemşire olmasına itiraz etmemektedir. İtiraz edilen nokta bugünkü eğitim veya çalışma ortamlarının tesettür ve mahremiyet başta olmak üzere dinin birçok prensibini ihlal etmesidir.
Bir kısım Müslümanların buluğ çağına girmiş ve dinen mükellef duruma gelmiş kızlarını (gerek bir zamanlar başörtüsü yasağı sebebiyle, gerekse bugün kız-erkek karışık karma eğitim sebebiyle) lise üniversite yerine İslâmî ilimler, Kur’an ve Hafızlık kurslarına göndermesi bazı insanları ciddi anlamda rahatsız ediyor. Hâl böyle olunca da kendileri gibi hareket etmeyen aileleri sıkıştırmak adına “hastaneye gidince de kadın doktor arıyorsunuz” söylemine sığınıyorlar. Neresinden bakarsak bakalım tutarsız olan bu söylemi birkaç açıdan tahlil ederek arızalarını ortaya koymaya gayret edelim:
Birinci Mesele: “ez-Zarûrât tubîhu’l-mahzûrât” yani “zaruretler mahzurları mubah kılar” kaidesi gereğince zaruri bir sağlık durumu söz konusu olup kadın doktor bulunamadığı takdirde kadının erkek doktor tarafından tedavi edilmesine hatta zaruret miktarı avret mahalline bakılmasına dinen ruhsat verilmiştir.[ii] Yani kadın doktor varsa tercih edilmelidir ama yoksa bu takdirde erkek doktor tarafından tedavi edilmesinde bir beis yoktur. Dolayısıyla İslam’ın sınırlarını aşmamızı gerektirecek bir eksiklik değildir kadın doktorun bulunup bulunmaması. Kaldı ki bugün kadın doktorlar var olduğu halde hastanelerimizde hasta mahremiyetine pekte dikkat edilmemektedir.
İkinci Mesele: Evet, hastaya/doktora namahrem olmaz ama bu zaruri haller içindir. Bugün fevkalade aşılabilecek şeyler bile aşılmamakta hastanelerde mahremiyet ihlalleri yaşanabilmektedir; yani kadın doktor tek başına meseleyi çözmüyor. En mahrem alanlar olan kadın doğumlarda dahi böyle bir hassasiyet gözetilmiyorken, erkek personeller/stajyerler bulunabiliyorken kulak burun boğazda kadın doktor olup olmamasının ne anlamı vardır? Otobüs şoförlüğünden tren makinistliğine, güvenlik koruculuğundan müftü yardımcılığına kadar her alanda kadın istihdamını teşvik eden günümüz anlayışının kadın doğumda ısrarla erkek doktor ve personel istihdam etmesi anlaşılması güç bir vaziyettir.
Tabi bu durumun da en büyük müsebbibi bizim vurdumduymazlığımızdır. Bugün birileri erkek erkeğe/kadın kadına evlilikleri meşrulaştırmaya çalışırken, böylesine rezilce bir durumu son derece cesurca savunurken; Müslümanların hâlâ en önemli değerleri için bile duyarsız kalmalarından farklı bir netice beklemek yersiz olur. Onun için biz Müslümanlar olarak birtakım dünyevi kaygılarla bu gibi sloganlara sığınmaktan vazgeçmeli, hassasiyetlerimiz uğrunda çaba sarf etmeliyiz. Senelerce “kadın doktor” diye sayıklayacağımız yerde kız lisesi, kız üniversitesi deseydik, karma eğitimden duyduğumuz rahatsızlığı her platformda dillendirseydik; en azından bugün kadın doğum ve kadın hastalıkları bölümlerinde erkek personel istihdam edilecek noktaya gelmezdik. Daha da kötüsü bugün Müslümanlar olarak bunu sorun ediyoruz desek o da yalan olur.
Üçüncü Mesele: Bugün bir kısım iyi niyetli kardeşlerimizin sahada var olmak gayesiyle farklı düşündüğünü biliyoruz. İnançsız ve itikatsız insanlar yerine biz öğretmenlik mesleğini icra edelim, okullara teslim edilen körpecik zihinleri hikmetle işlemeye gayret edelim veya bir kadın hastalıkları doktoru, hemşire vs. olarak bu alanda bir boşluğu dolduralım niyetiyle kendilerine bir yol haritası çizmiş bu yönde bir vazife almış birçok hanım kardeşimiz vardır. Bununla ilgili diyeceğimiz bu hanım kardeşlerimiz; vazifelerini icra ederken karşılaştıkları bazı çarpıklıkları, mahremiyeti ihlal eden ortamları, inancımızla çelişen arızaları meşrulaştırma yoluna gitmekten son derece sakınmalı, hele hele bunu Hz. Peygamberin pak zevcelerini (Allah hepsinden razı olsun) alet etmek sûretiyle asla yapmamalıdır. Aksi halde bunun faturası sadece bu süreçte işledikleri günahların, maruz kaldıkları haramların ve yerine getiremedikleri farzların mesuliyetiyle kalmayıp; Rasûlullah’ı ve zevcelerini de incitme noktasına varacaktır. Artık devir değişti diyerek İslam’ın menettiği şeyleri makbul görmek ve göstermek kabul edilebilir bir tutum değildir. Dolayısıyla böyle bir tercihte bulunduysak bile vazifemizi icra ederken karşı karşıya kaldığımız gayr-ı İslami durumları en azından kalben reddetmeli, dinin prensiplerini olabildiğince muhafaza etmeye gayret göstermeliyiz. Zira bu gibi ortamlarda insan ister istemez çevresine adapte olup farkında olmadan dinin sınırlarını ihlal edebilmektedir. Daha da kötüsü bu durumu kanıksayıp normal görme, dinin çizdiği sınırları ise anormal görme gibi bir hataya düşebilir ki bundan şiddetle sakınmak gerekir.
Son olarak; bu gibi yol ayrımlarıyla karşı karşıya kaldığımızda kendimize sık sık şu soruyu sormalıyız: “Biz niçin yaratıldık ve neyin mücadelesini veriyoruz?” Günümüz Müslümanlarının belki en büyük yanılgılarından biri; sanki bir şeyler yapmaya, bir şeyleri kurtarmaya mecburmuş gibi bir algıyla hareket etmeleridir. Allah’ın bizden böyle bir talebi yoktur! Allah’ın bizden yegâne talebi kendisini tanımamız, ona ibadet ve itaat etmemizdir. Nitekim “Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım”[iii] buyurarak bu talebini açık bir şekilde beyan etmektedir. Bu sebeple Allah’ın hudutlarını aşarak, yasaklarını ihlal ederek, emirlerini ihmal ederek ortaya konulan bir tavrı “kulluk” olarak tavsif etmek ne derece isabetlidir? Üzerinde düşünmek gerekir.
Vaktiyle İslam ordusu bir kaleyi kuşatmış da, kale tam düşmek üzereyken komutan “bir kısmınız taarruza devam edin, bir kısmımız namaza duralım” diye emir vermiş. Askerler “Efendim kale düşmek üzere biraz daha yüklenelim” deyince komutan şu ibretlik cevabı vermiş: “Uğruna savaştığımız değerleri ihmal ederek, savaş kazanmanın bir anlamı yoktur.”[iv] Öyle ya biz ne için savaşıyoruz? Bir beldede daha ezan okunsun namaz kılınsın diye. Ama diğer tarafta biz kendimiz namazı ihmal edersek bu mücadelemizde çelişkiye düşmüş olmaz mıyız? Bugün de yapılan hata budur.
Şunu unutmayalım ki bir Müslüman evvela kendisinden sorumludur, öncelikli olarak kendi inanç ve ibadet dünyasını en güzel şekilde doldurmanın gayreti içerisinde olmalıdır. Kendi dinî hayatı kırık dökük, ilmihal seviyesinde dinini öğrenememiş, namazlarında zayiat olan, haramların günahların kıyısında gidip gelen bir kimsenin başka Müslümanların hastaneye gidince kadın doktor bulup bulamayacağı üzerinden uzun ve riskli bir yola çıkması yaratılış gayemizle bağdaşmayan tehlikeli bir yöneliş, beyhude bir çaba olacaktır.
Mesut Özbilir
[i] İbn Sa‘d, et-Tabakâtü’l-Kübrâ, VIII, 226.
[ii] İbn Mâze, el-Muhîtu’l-Burhânî, (İdâretu’l-Kur’an ve el-Meclisu’l-İlmî, 2004), VIII, 32-33.
[iii] ez-Zâriyât, 51/56.
[iv] Bu vaka Hz. Ali’ye nisbet edilerek nakledilse de biz yaptığımız araştırmalarda Hz. Ali’ye nispetle bir rivayete rastlayamadık.
İLGİNİZİ ÇEKECEK BENZER YAZILAR:
“Hz. Hatice de tüccardı, Hz. Aişe de müftüydü, öğretmendi” vb. söylemlerin tahlili
Kadınların camide cemaatle namaz kılma meselesi
Hîre hadisi bağlamında “Kadınlar mahremsiz yolculuğa çıkabilir” söyleminin tahlili
One thought on ““Kadınların okumasına/çalışmasına karşısınız ama hastanede kadın doktor arıyorsunuz” söyleminin tahlili”